Dejeneratif skolyoz, spinopelvik parametreler ve kinezyofobi arasındaki ilişki ve kinezyofobinin günlük yaşam aktiviteleri, depresyon ve yaşam kalitesi üzerine etkisi
Künye
Şan, E. (2022). Dejeneratif skolyoz, spinopelvik parametreler ve kinezyofobi arasındaki ilişki ve kinezyofobinin günlük yaşam aktiviteleri, depresyon ve yaşam kalitesi üzerine etkisi. Yayımlanmamış tıpta uzmanlık tezi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Çanakkale.Özet
Amaç: Skolyoz omurganın bilinen en yaygın deformitesidir. Ortalama yaşam süresinin artmasıyla sıklığı giderek artan yetişkin skolyoz birçok fonksiyonel, kozmetik ve sosyal soruna neden olmaktadır. Hareket ve aktivite korkusu olarak bilinen kinezyofobi olan olgularda kullanmama ve aktivite azalması, fonksiyonel düşüşe ve ciddi sağlık sorunlarına neden olup erken ölüm riskini artırabilmektedir. Yetişkin skolyoz hastalarında pelvik tilt, sakral slop, lomber lordoz, pelvik insidens, T1 pelvik açı, lomber lordoz indeksi gibi sagital spinopelvik parametrelerde değişiklik olduğu saptanmıştır. Bu değişimlerin cerrahi tedavi planlanmasında bilinmesi deformitenin düzeltilmesi için önemli bir kılavuz olacaktır. Bunun yanı sıra erişkin skolyoz hastalarında sagital spinopelvik parametrelerde görülen değişikliklerin engelliliği artırdığı ve yaşam kalitesini bozduğu bilinmektedir. Yukarda belirtilen radyografik parametreler uygun terapötik karar verme ve ameliyat öncesi planlamaya rehberlik edebilir. Bu çalışmanın amacı, dejeneratif skolyoz ve spinopelvik parametrelerin kinezyofobi ile ilişkisi ve kinezyofobinin günlük yaşam aktiviteleri, depresyon ve yaşam kalitesi üzerine etkisini araştırmaktır. Yöntem: Çalışma 15.04.2022 – 15.06.2022 tarihleri arasında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon polikliniğinde yapıldı. 01.07.2020 – 01.04.2021 tarihleri arasında anabilim dalımızda yapılan tez çalışmasında tespit edilen 50 yaş üstü tüm skolyoz olguları (51 olgu) ile kontrol grubunu oluşturmak amacıyla aynı tez çalışmasından yaş ve cinsiyet bakımından eşleştirilmiş 50 yaş üstü 51 skolyoz saptanmayan olgular çalışmaya dahil edildi. Nöromüsküler hastalık, spinal cerrahi öyküsü, malign tümor, kronik enfeksiyon, psikiyatrik hastalık ve anketleri doldurmaya engel bilişsel fonksiyon bozukluğu dışlama kriterlerimizdi. Olguların demografik bilgileri kaydedildi. Fonksiyonel durum İstanbul Bel Ağrısı Disabilite İndeksi (İBADİ), psikolojik durum Beck depresyon ölçeği (BDÖ), yaşam kalitesi short form (SF-36) ve Scoliosis Research Society (SRS)-22 ölçeği ile değerlendirildi. Kinezyofobi durumu Tampa kinezyofobi ölçeği (TKÖ), ağrı durumu vizuel analog skalası (VAS) kullanılarak değerlendirildi. Radyolojik değerlendirme için posteriyor-anteriyor (PA) ve sagital skolyoz grafileri kullanıldı. Olguların torakal kifoz (TK), lomber lordoz (LL), pelvik tilt (PT), pelvik insidans (Pİ), sakral slop (SS), sagital vertikal aks (SVA), global tilt (GT), T1 pelvik açı (T1PA), lomber lordoz indeksi (LLİ) ölçüldü. Cobb açısı 10° ve üzerinde olanlar skolyoz olarak kabul edildi. Skolyoz tiplendirmesi Aebi sınıflamasına göre yapıldı. Bulgular: Çalışmamızda skolyoz grubunda ortalama yaş ve Cobb açısı sırasıyla 65,75±8,10 ve 18,01±12,72 olarak bulundu. Skolyoz olmayan grubun yaş ortalaması 65,27±6,95 olarak bulundu. Yaşam kalitesi, fonksiyonel düzey, kinezyofobi, psikolojik durum ve ağrı düzeyi açısından kontrol grubuna kıyasla skolyoz grubunda belirgin olarak daha kötü sonuçlar tespit ettik ve bu fark istatistiksel olarak anlamlıydı ancak skolyoz tipleri arasında aynı parametreler açısından fark bulunmadı. Skolyozu olan olgular kontrol grubuna göre daha fazla düşme korkusu yaşamakta ve daha fazla yardımcı yürüme cihazı kullanmakta olduğu görüldü. Bu durum istatistiksel olarak anlamlıydı ancak skolyoz tipleri arasında bu parametreler yönünden fark saptanmadı. Skolyoz hastalarında lomber lordoz, sakral slop ve pelvik insidans ile TKÖ arasında orta güçte pozitif anlamlı korelasyon, sagital vertikal aks ile TKÖ alt ölçeği olan aktiviteden kaçınma skoru arasında negatif orta güçte anlamlı korelasyon bulundu. SF-36, SRS-22 ile TKÖ ve alt ölçekleri arasında negatif yönde orta güçte, İBADİ ile TKÖ ve alt ölçekleri arasında pozitif yönde orta güçte, VAS ile TKÖ ve alt ölçekleri arasında pozitif yönde çok güçlü korelasyon saptandı. Yapılan regresyon analizinde kinezyofobi üzerine en etkili parametrelerin VAS ve Cobb açısı olduğu görüldü. Sonuç: Tıp alanındaki gelişmeler ile beklenen yaşam süresi giderek artmakta ve buna paralel olarak yetişkin skolyoz prevelansında artış saptanmaktadır. Keza aynı şekilde yaşın ilerlemesi ile birlikte sağlıklı popülasyonda bile kinezyofobi sıklığının arttığı bilinmektedir. Hem skolyoz hem de kinezyofobinin yaşam kalitesini, fonksiyonel durumu bozduğu ve psikolojik problemlere neden olduğu çalışmalarla gösterilmiştir. Kinezyofobiye bağlı olarak hastaların hareket etmekten kaçınması sonucunda immobilizasyona bağlı komplikasyonların sıklığında artma görülebilmektedir. Skolyoz cerrahisi öncesi kinezyofobisi olan hastaların uygun şekilde tedavi edilmesiyle operasyon sonrası fonksiyonelliğini kazanmaya daha yatkın olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle hem kinezyofobi hem de skolyozun her yönüyle aydınlatılması önem arz etmektedir. Objective: Scoliosis is the most common deformity of the spine. Adult scoliosis, the frequency of which is increasing with the increase in life expectancy, causes many functional, cosmetic and social problems. In cases with kinesiophobia, known as the fear of movement and activity, disuse and decreased activity can cause functional decline and serious health problems and increase the risk of premature death. Sagittal spinopelvic parameters such as pelvic tilt, sacral slop, lumbar lordosis, pelvic incidence, T1 pelvic angle, and lumbar lordosis index were found to change in adult scoliosis patients. Knowing these changes in surgical treatment planning will be an important guide for correcting the deformity. In addition, it is known that changes in sagittal spinopelvic parameters in adult scoliosis patients increase disability and impair quality of life. The radiographic parameters mentioned above can guide appropriate therapeutic decision making and preoperative planning. The aim of this study is to investigate degenerative scoliosis, the relationship between spinopelvic parameters and kinesiophobia, and the effects of kinesiophobia on activities of daily living, depression and quality of life. Methods: The study was carried out between 15.04.2022 – 15.06.2022 in Çanakkale Onsekiz Mart University Health Practice and Research Hospital, Physical Medicine and Rehabilitation outpatient clinic. All scoliosis cases over 50 years of age (51 cases) detected in the thesis study conducted in our department between 01.07.2020 and 01.04.2021, and 51 cases over 50 years of age, matched in terms of age and sex, from the same thesis study, were included in the study in order to form the control group. Neuromuscular disease, spinal surgery history, malignant tumor, chronic infection, psychiatric disease and cognitive dysfunction were our exclusion criteria. Demographic information of the cases were recorded. Functional status was assessed with the Istanbul Low Back Pain Disability Index (ILBPDI), psychological status with Beck depression scale (BDS), quality of life was evaluated with short form (SF)-36 and Scoliosis Research Society (SRS)-22 scale. Kinesiophobia status was evaluated using the Tampa kinesiophobia scale (TKS), and pain status was evaluated using the visual analog scale (VAS). Posterior-anterior (PA) and sagittal scoliosis radiographs were used for radiological evaluation. Thoracic kyphosis (TK), lumbar lordosis (LL), pelvic tilt (PT), pelvic incidence (PI), sacral slop (SS), sagittal vertical axis (SVA), global tilt (GT), T1 pelvic angle (T1PA) , lumbar lordosis index (LLI) was measured. A Cobb angle of 10° or more was considered scoliosis. Scoliosis typing was done according to Aebi classification. Results: In our study, the mean age and Cobb angle in the scoliosis group were 65.75±8.10 and 18.01±12.72, respectively. The mean age of the group without scoliosis was 65.27±6.95. We found significantly worse results in the scoliosis group compared to the control group in terms of quality of life, functional level, kinesiophobia, psychological status and pain level, and this difference was statistically significant, but there was no difference between the scoliosis types in terms of the same parameters. It was observed that the patients with scoliosis experienced more fear of falling and used more assistive walking devices compared to the control group. This situation was statistically significant, but there was no difference between scoliosis types in terms of these parameters. In scoliosis patients, a moderately strong positive and significant correlation was found between lumbar lordosis, sacral slop and pelvic incidence and TKS, and a negative moderately strong correlation was found between the sagittal vertical axis and the activity avoidance score, which is the TKS subscale. There was moderately strong negative correlation between SF-36, SRS-22 and TKS and its subscales, moderately strong positive correlation between ILBPDI and TKS and its subscales, and very strong positive correlation between VAS and TKS and its subscales. In the regression analysis, it was seen that the most effective parameters on kinesiophobia were VAS and Cobb angle. Conclusion: With the developments in the field of medicine, life expectancy is gradually increasing, and in parallel, the prevalence of adult scoliosis is increasing. Likewise, it is known that the frequency of kinesiophobia increases with increasing age, even in the healthy population. Studies have shown that both scoliosis and kinesiophobia impair quality of life, functional status and cause psychological problems. As a result of patients' avoidance of movement due to kinesiophobia, an increase in the frequency of complications related to immobilization can be observed. It has been shown that patients with kinesiophobia before scoliosis surgery are more likely to regain their functionality after the operation, with appropriate treatment. For this reason, it is important to enlighten all aspects of both kinesiophobia and scoliosis.