Acil servise başvuran travmalı hastalarda fasiyal yaralanma şiddet skoru ile yaralanma şiddet skorunu kullanarak hastanın prognozunun öngörülmesi
Künye
Daş, M. (2023) Acil servise başvuran travmalı hastalarda fasiyal yaralanma şiddet skoru ile yaralanma şiddet skorunu kullanarak hastanın prognozunun öngörülmesi. Yayımlanmamış tıpta uzmanlık tezi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Çanakkale.Özet
Amaç: Travma özellikle 40 yaşın altındaki popülasyonu etkileyen morbidite ve mortaliteye neden olabilen bir sağlık sorunudur. Maksillofasiyal travmalarda havayolu tıkanıklığına, ciddi kan kaybına sebep olabileceği ve bireyin görünüşünü etkileyebileceği için önemli bir travma grubudur. Kraniyal yapılarla olan komşuluğu nedeniyle de önem arz eder. Çalışmamızın amacı da maksillofasiyal travması olan hastalarda Yüz Yaralanma Şiddet Skoru (FİSS) ve Yaralanma Şiddet Skorunu (İSS) kullanarak hastanın prognozunun öngörülmesidir. Yöntem: Çalışmamız retrospektif gözlemsel bir çalışmadır. Ocak 2018'den aralık 2022'ye kadar maksillofasiyal travma bulgusu olup maksillofasiyal bilgisayarlı tomografi çekilen 836 hastadan oluşmaktadır. Hastaların demografik verilerine, yaralanma mekanizmalarına, FİSS puanlarına, İSS puanlarına, yoğun bakıma yatış durumlarına, hastanede kalış sürelerine ve mortalite durumlarına bakılmıştır. Bulgular: Çalışmamıza dahil edilen 836 hastanın yaş ortalamaları 44,7 ± 20,8 olarak hesaplanmıştır. Kadın/erkek oranı 275/561 olarak bulunmuştur. Hasta popülasyonunun İSS ortalaması 4,56 ± 6,5, FİSS ortalaması 1,2 ± 2,8 saptanmıştır. 46 (%5,5) hastanın yoğun bakıma yatışı olduğu tespit edilmiştir En sık görülen yaralanma mekanizmaları sırasıyla düşme (%36), trafik kazası (%29,2) ve kişilerarası saldırılar (%23) olarak bulunmuştur. FİSS puanı üç ve üzeri olan ve yüzde kompleks yaralanması olan hastaların hastanede kalış süresinin daha fazla olduğu saptanmıştır. FİSS puanı üç ve üzerinde olan hastaların kafa içi kanama olasılığının 7,2 kat arttığı görülmüştür. Sonuç: Çalışmamızda FİSS'ın yoğun bakımda yatma ve kafa içi kanama ile pozitif yönlü ilişkili olduğu saptanmıştır. Yüz yaralanması olan hastalarda başlangıçta kafa içi bir hadisesi görünmüyor olsa bile hastaların daha yakından takip edilmesi ve bu hastalarda kranial görüntüleme eşiğinin daha düşük tutulması gerektiği kanaatindeyiz. Objective: Trauma is a health problem that can cause morbidity and mortality, especially affecting the population under the age of 40. Maxillofacial trauma is an important group of trauma as it can cause airway obstruction, serious blood loss and affect the individual's appearance. It is also important due to its proximity to cranial structures. The aim of our study is to predict the prognosis of patients with maxillofacial trauma by using the Facial Injury Severity Score (FISS) and Injury Severity Score (ISS). Method: Our study is a retrospective observational study. It consists of 836 patients with findings of maxillofacial trauma who underwent maxillofacial computed tomography from January 2018 to December 2022. Demographic data of the patients, injury mechanisms, FISS, ISS, intensive care unit admission, hospital stay duration and mortality status were examined. Results: The average age of 836 patients included in our study was calculated as 44.7 ± 20.8 years. The female/male ratio was found to be 275/561. The mean ISS of the patient population was 4.56 ± 6.5, and the mean FISS was 1.2 ± 2.8. It was determined that 46 (5.5%) patients were admitted to intensive care. The most common injury mechanisms were found to be falls (36%), traffic accidents (29.2%) and assault (23%), respectively. It was found that patients with a FISS score of three or more and complex facial injuries had a longer hospital stay. It was observed that the probability of intracranial bleeding increased 7.2 times in patients with a FISS score of three or more. Conclusion: In our study, FISS was found to be positively associated with intensive care unit stay and intracranial hemorrhage. We believe that patients with facial injuries should be followed more closely and the cranial imaging threshold should be kept lower in these patients, even if they do not initially appear to have an intracranial event.