Dejeneratif skolyozun, osteoporoz ve spinopelvik açılarla ilişkisi ve günlük yaşam aktivitesi, depresyon ve yaşam kalitesi üzerine etkisi
Abstract
Amaç: Erişkin skolyozu, hem yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemesi hem ağrı ve kozmetik problem oluşturması yanında, tedavi için önemli ölçüde sağlık harcaması gerektirdiğinden, hastalığın nedenlerini ve sıklığını ortaya koymak oldukça önemlidir. Erişkin skolyozu adolesan idiopatik skolyozun devamı niteliğinde olan erişkin idiopatik skolyoz, omurganın primer olarak progresif dejeneratif değişikliklerine sekonder gelişen dejeneratif skolyoz ve bacak uzunluk farkına neden olabilecek kalça veya vertebral anomaliler ile metabolik kemik hastalıklarının neden olduğu skolyoz olarak başlıca üç grupta inceleyebiliriz. Skolyozun omurganın her üç planda oluşturduğu eğrilik hastalar üzerinde bel boyun sırt ağrısı yanında fonksiyonel kayba, yaşam kalitesi üzerinde olumsuz etkiye, depresyon gelişimine neden olabilir. Çalışmadaki amacımız; erişkin skolyozu olan hastaların sıklığını saptamak, skolyozun osteoporoz ve spinopelvik parametrelerle ilişkisi ile birlikte depresyon ve yaşam kalitesi üzerine etkilerini araştırmaktır. Yöntem: 01.07.2020-01.04.2021 tarihleri arasında polikliniğimize herhangi bir nedenle başvuran 50 yaş üstü ve çalışmamıza katılmaya gönüllü toplam 221 kişi araştırmamıza dahil edildi. Bu olguların skolyoz grafileri çekildi. Bütün radyografiler PACS sisteminden alınarak Surgimap v2.3.2.1 programına yüklendi. Bu program üzerinden tüm katılımcıların spinopelvik ölçümleri ve skolyozu olanların Cobb açıları ölçüldü. Osteoporoz değerlendirmesi için olguların Dual- Energy X-ray Absorbsiyometre (DEXA) sonuçları (T skorları ve kemik mineral yoğunluğu (KMY)) kayedildi. Osteoporoz değerlendirmesi, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) osteoporoz sınıflamasına göre yapıldı. Tüm olguların, yaşam kalitesi düzeyi short form (SF)-36 ve Scoliosis Research Society (SRS)-22 anketleri, fonksiyonellik düzeyi İstanbul bel ağrısı dizabilite indeksi, depresyon düzeyi Beck depresyon ölçeği kullanılarak değerlendirildi. Bulgular: Çalışmamızda polikliniğimize herhangi bir nedenle başvuran 50 yaş üstü kişilerde skolyoz sıklığını %23,1 olarak saptadık. Erişkin skolyoz oranı kadınlarda erkeklere göre daha fazla görülmesine karşılık istatistiksel olarak anlamlı düzeyde değildi (%24,6'ya karşı %16,7). Skolyoz hastalarımızın yaş ortalamasının skolyozu olmayanlara göre anlamlı olarak yüksek olduğunu saptadık (p<0,001)(65,8'e karşı %61,4). Osteoporozu olan skolyoz hastalarında sagital vertikal aks, torakal kifoz, lomber lordoz, pelvik tilt, sakral slop, pelvik insidans, global tilt, ve T1 pelvik açı değerlerini daha yüksek saptadık. Fakat skolyozlu hastalarda osteoporozun olup olmaması spinopelvik parametreleri anlamlı şekilde etkilememektedir. Kompresyon kırığı olan skolyoz hastalarında pozitif sagital imbalansı yansıtan Global tilt (GT), T1 pelvik açı (T1PA) değerinin arttığını gördük (p=0,009). Skolyozu olanların olmayanlara göre femur T skoru ve KMY değerlerini anlamlı şekilde düşük saptadık. Skolyoz yaşam kalitesini, fonksiyonel durumu ve dizabiliteyi anlamlı derecede olumsuz etkilemektedir. SRS-22, SF-36, Beck depresyon ölçeği ve İstanbul bel ağrısı dizabilite indeksi skolyoz hastalarımızda skolyoz olmayanlara göre kötü sonuçlarla ilişkilidir (p<0,05). Skolyoz tipleri arasında spinopelvik parametrelerde ve yaşam kalitesi, depresyon, fonksiyonel durum arasında farklılık saptamadık. Sonuç: Gelişmiş toplumlarda beklenen ortalama yaşam süresinin artması, önemli bir halk sağlığı sorunu olan ve ileri yaşta daha sık görülen erişkin skolyoz ile osteoporozun iyi bilinmesini gerektirmektedir. İdiyopatik, primer ve sekonder dejeneratif skolyozun yaşam kalitesi üzerindeki etkisi benzerdir. Erişkin skolyozun tüm formları yaşam kalitesi, fonksiyonel durum ve depresyonu olumsuz etkilemektedir. Bu olumsuz etki spinal deformitenin sagital planda pozitif veya negatif imbalansı ile yakından ilişkilidir. Spinopelvik parametrelerin klinik ile korelasyonunun iyi bilinmesi hastaların tedavisini planlanmada hekimlere rehberlik edecektir. Objectives: It is very important to reveal the causes and frequency of the disease, since adult scoliosis both negatively affects the quality of life, creates pain and cosmetic problems, and requires significant health expenditure for treatment. We can examine adult scoliosis in three main groups: adult idiopathic scoliosis, which is a continuation of adolescent idiopathic scoliosis, degenerative scoliosis developing primarily secondary to progressive degenerative changes of the spine, hip or vertebral anomalies that may cause leg length discrepancy, and scoliosis caused by metabolic bone diseases. The curvature of the spine caused by scoliosis in all 3 planes may cause functional loss, negative effects on quality of life, and development of depression in addition to low back, neck and back pain in patients. Our aim in the study was to determine the frequency of patients with adult scoliosis, to investigate the relationship of scoliosis with osteoporosis and spinopelvic parameters, as well as its effects on depression and quality of life. Methods: Between 01.07.2020 and 01.04.2021, a total of 221 over fifty years volunteers who applied to our polyclinic for any reason and volunteered to participate in our study were included in our study. Scoliosis radiographs of these cases were taken. All radiographs were taken from the PACS system and uploaded to the Surgimap v2.3.2.1 program. Spinopelvic measurements and Cobb angles of scoliosis were measured through this program. Dual-Energy X-ray Absorptiometry (DEXA) results of the cases (T score and bone mineral density (BMD)) were recorded for the evaluation of osteoporosis. Osteoporosis classification was made according to the World Health Organization (WHO) osteoporosis classification criteria. The quality of life of all subjects was evaluated using the short form (SF)-36 and Scoliosis Research Society (SRS)-22 questionnaires, the level of functionality was evaluated using the Istanbul low back pain disability index, and the depression level was evaluated using the Beck depression scale. Findings: In our study, we found the frequency of scoliosis to be 23.1% in people over the age of 50 who applied to our outpatient clinic for any reason. Although the rate of adult scoliosis was higher in women than in men, it was not statistically significant (16.7% versus 24.6%). We found that the mean age of our scoliosis patients was significantly higher than those without scoliosis (p<0.001)(65.8% vs. 61.4%). We found higher sagittal vertical axis, thoracic kyphosis, lumbar lordosis, pelvic tilt, sacral slop, pelvic incidence, global tilt, and T1 pelvic angle values in scoliosis patients with osteoporosis. However, the presence or absence of osteoporosis in patients with scoliosis does not significantly affect spinopelvic parameters. We observed an increase in Global tilt (GT), T1 pelvic angle (T1PA) values reflecting positive sagittal imbalance in scoliosis patients with compression fractures (p=0.009). We found that the femoral T score and BMD values of those with scoliosis were significantly lower than those without. Scoliosis significantly negatively affects quality of life, functional status and disability. SRS-22, SF-36, Beck depression scale and Istanbul low back pain disability index are associated with worse outcomes in our scoliosis patients compared to those without scoliosis (p<0.05). We did not find any difference between scoliosis types in spinopelvic parameters, quality of life, depression, and functional status. Conclusion: The increase in life expectancy in developed societies requires a good knowledge of adult scoliosis and osteoporosis, which are important public health problems and are more common in advanced ages. The effects of idiopathic, primary and secondary degenerative scoliosis on quality of life are similar. All forms of adult scoliosis negatively affect quality of life, functional status and depression. This negative effect is closely related to the positive or negative imbalance of the spinal deformity in the sagittal plane. Knowing the clinical correlation of spinopelvic parameters will guide physicians in planning the treatment of patients.
URI
https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=RjZwH00oMG4iNa5SgvlggyrscC_Ng2xl22NsxC97YeqdkV4KMIg_4C0-Nql2yhaThttps://hdl.handle.net/20.500.12428/12480